Kader Din Zihin İşlemi ve Evren yasası: 1 (saygı)


Sizce “kader” nedir? Acılarımızın bir sebebi de, bu günkü sahip olduğumuz “anlayış algısı” olabilir mi?

Şimdi konumuza izninizle, farklı bir yaklaşımla girmek istiyorum! Bildiğiniz gibi, yüce Allah’ın şanındakileri harekete geçirmesi sonucu (bing bank) nesnenin var oluşunun gerçekleştiği kabul görmektedir. Bu yaradılış ve programlama şekli, insana olağan üstü “yüklenen potansiyeli” hatırlatmaktadır… Doğrusu, böylesi “güç ve görkeme” karşılık insanın, kendini “örtme ve yok etmede” acımasız başarısı, temel sorunumuz! Ne yazık ki bu temel sorun; başta DİN ve Bilim olmak üzere her şeyin insanı yanıltmak için kullanıldığını göstermektedir…

Nasıl mı?

DİN ve İNSAN

Yüce ALLAH’ (c.c) insan (Nefs) potansiyeline, iki ayrı program yüklediğini görüyoruz! …  (şems suresi: 7 ve 10. Ayetler)

  1. Program; özgür doğan “insan”ın dünyada “özgürce” yaşamasını hedeflemektedir… Ayrıca sahip olduğu ayeti potansiyelin bilgi, merhamet ve barışa dayalı uyanışı, keşfi ve yaşam/medeniyete dönüşmesini içermektedir… Buna, bireyin güvenliğe ve güvenilirliğe (mümin) dönüşmesi de denilmektedir.
  2. Program; insan ve diğer nesnenin “yaşam hak ve yaşamsal alanını” yok edici ESARET/GÜNAH programı…

Bu her iki programda insanı şaşırtıcı nokta; “sınırsız” potansiyel ve yeteneğin, insanın davranış sonuçlarına katlanması koşuluyla ÖZGÜRLÜK üzerine işletiliyor olmasıdır…

Evren Yasaları,

Ama bu potansiyel ve programın, sünnetullah/evren yasaları üzerine hareket ettiğini de hatırlatmalıyım. Çünkü insanı, mutlak yaptığının sonuçlarıyla buluşturan bir seri “yasalar zinciri” karşımıza çıkmaktadır. Kader konusu üzerinden varlık yapılarını ve işleyiş şekillerini anladığım bu yasalar da şunlardır; sebep-sonuç, çekim, tesir ve afsun yasaları… Anlaşılıyor ki; bu potansiyel ve program, özgürce davranış ve evren yasalarından oluşan bu dörtlü, insanın boşuna var olmadığını göstermektedir… Tam burada sakince oturup, üzerinde düşünmeliyiz derim.

Doğrusu biz insan için sorun(!) kendimizi ve dünyayı bilmek mümkün iken, bunun bilinmez gösterilmesidir…

Nasıl mı?

Ne yazık ki; İNSAN ve DÜNYA ilişkili DİN(!) insanı dünyada kendi potansiyeli ve gerçekliğiyle buluşturma programı iken; tam tersi, insandaki potansiyel ve programı gizleyen, saptıran ve üstelik birde ayeti potansiyel/nefsi ve dünyayı suçlayan bir DİN’e dönüşmüş olmasıdır…

Bu şu demektir; insanın o muhteşem ayeti potansiyelin “din” ile uyanışı, keşfi ve sevince dayalı dünya yaşamının engellenmesidir… Yani; Günah/Esaretin; aczi yet, hastalık, cehalet, çatışma, öldürme, sahiplenme, tüketim ve açlığın ALLAH (c.c) adına yaşatılması gibi bir şey sanki… Oysa ki; müminleşme hakikati tam tersi… Yüklenen saf bilgi, saf arzu, saf zekâ, saf şuur ve saf duygudan oluşan barış ve özgürlük üzere bir “dünya modelinin keşfi, deneyimi ve yaşamıdır…

Şimdi söyler misiniz? Bu gerçeklere rağmen Suçlu Kim?

Bilindiği gibi; dünyaya gelen insan yavrusuna, kendini ve dünyayı algılama ve nasıl yaşam sürmesi gerektiğinin programı, dış müdahale ile yüklendiği şeklinde bir sosyolojik tespit söz konusudur… Ama bu tespitin, “seküler” kaldığını hatırlatmalıyım! Çünkü bu sosyolojik tespit yavrunun dünyasına “umut ve çözüm” sunmada yetersiz kaldığı ortada…

Farklı bir yaklaşım

Doğrusu; yavruya yüreği yakan bakışla bakarken, o sosyal katmanların sadece, yavruda yüklü olan Günah/Esaret potansiyelini “zihin” üzerinden tetikleyici, uyandırıcı olduklarını görmekteyiz! Ki onlardan bazılarının yavruyu çok sevdiği de muhakkak! Ama ellerinde ki “done”nin yavru da ki Esaret/günah potansiyelini “zihin” üzerinden tetiklediğinden de habersizler… Çünkü onlardan bazıları, yavrunun gelecekte dünyayı “lanet” leyerek yaşamasından “mutlu” olmayacaktır… (Bu “done”nin perde arkasına ilişkin “detayı” başka bir çalışma ile belirlemeye çalışalım.)

Alternatif çözüm arayışı,

Yüreklerimizin yandığı doğrudur… Ve bu güne dek ne yavruyu, ne de hayatı anlamış ve yaşayabilmiş değiliz! Ama O yavruda ki kötülük potansiyeli, “zihin” üzerinden uyandırıldığı gibi, pekâlâ çözümü de aynı zihin üzerinden,  “sevinç” potansiyelini uyandırarak verebiliriz!

Gelelim kendinde çözüm arayana,

Çözüm arayan olarak ben, sen mutlu olmadığımız bir yaşam içindeysek ve kendimizi, birisi ya da bir olayın tesirinde hissedip, kontrolünde olduğumuzu algılıyorsak, bilmeliyiz ki bütün bu işlem “zihin” üzerinde gerçekleşmektedir… Ve bu tesir, bir “enerji” dalgası mahiyetinde olup, doğrudan zihni hedef alarak işlemektedir.

Çözüm; yaşanılan mutsuzluk ve acılar, yüklü kötülük programının uyandırılışı veya uyanışı ise; karşı bir hamle ile “özgürlüğe” ulaşabiliriz! Bunu; içimizde yüklü olan “mümin/sevinç potansiyelini” uyandırmayı seçerek, süreçi başlatabiliriz, derim.

Nasıl mı?

Son derce kolay… Rabbin dünyadaki her bir nesneyi bir kimya ayeti yapmadı mı? O halde, kimya ayetinin varlığını ve deneyimini bir disiplin/aydınlanma programlarından birisi olan “saygı” yasasıyla deney imleyebiliriz!

Şöyle ki; Saygı,

Doğrusu dünyada bilmenin ve keşfin sırrının “saygı” yasasıyla başladığını öğrenmiş bir insanım! Bu saygı karakterinin günümüz dünyasına çok fazla geldiğini de eklemeliyim! Saygı ayetinin vücut kimyasında başlattığı doğallaşma ve o oluşturmaya koyulduğu “şuur” kazanım ve bütünlüğünü bozacak, çok şeyin olduğu ve olacağı muhakkak! Ama buna rağmen bu “dünyada olmayı ve yaşamayı başarmanın gereği”nin de bu olduğunu eklemeliyiz!

O halde, içimizde yüklü olan, özgürleştirici programın uyanış sağlayıcı baş etmenlerden birisi olan “saygı” ayeti ile bunu başlatabiliriz! Yapılması gereken şudur;

Her şey “an” üzerinden başlamakta… Bugünde yüklü olan “hayat” armağanı “an” üzerindeki deneyimler üzerinden bize akmaktadır… Bunlar, bu gündeki yaşam “gerek”leridir… Bu her bir yaşam gereklerinin buluştuğu “nesne”nin canlı olduğunu ve büyük tesiri olan “dirim” ayetini içinde barındırdığını söylemek isterim. İşte o nesnedeki “dirim”dir, bizdeki kimyasal değişimi ve uyanışı başlatıcı olan!

O an ki her hangi bir ihtiyaç nesnesindeki öz/dirimin bize yükleme yapabilmesi için, onun varlığını bildiğimizi ve onun değerini,  kıymetliliğini taşıyıcı “saygı” hali, onunla aramızdaki kontaktır… Bu kontağın varlığını ve üzerimizdeki kimyasal değişimin hakikatini “deneyim” için, buyurun keşif sofrasına…

Bunu şu an aldığımız nefes, yudumlanan su, sarf ettiğimiz sözcük, işittiğimiz ses ve gördüğümüz, dokunduğumuz, hissettiğimiz her bir nesneye “saygı” taşıyarak deney imleyebiliriz. Eğer şuan, aldığın nefese, yudumladığın suya ya da sarf ettiğin sözcüğe vs saygı taşıyıcı “zarif” tutumu işletiyorsan, ayeti vücudundaki kimyasal değişimi fark etme sürecin başladı demektir…

N e diyorsun?

Yayınımız devam edecektir…

 

 

Yorum bırakın